Batı’daki İslam karşıtı provokasyonlar domino etkisine yol açar mı?
Bu yıl Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde yaşanan Kur’an-ı Kerim’e yönelik alçak saldırılar, tarihsel bağlamda incelenmesi gereken önemli nefret suçları olarak öne çıkıyor.
Batılı ülkelerde görülen bu saldırılar, sadece kitaplara değil, aynı zamanda toplumun hassas damarlarına yönelen sembolik bir zulmün işareti olarak kabul ediliyor.
İnsanların inançlarına ve kültürel değerlerine karşı yapılan saldırılar, Yahudi Holokostu gibi korkunç olayların başlangıcını hatırlatıyor.
2023 yılı boyunca, çeşitli Avrupa şehirlerinde Kuran’ın aşağılanmasını içeren endişe verici olayların meydana gelmesi, geçmişte yaşanan benzer eylemlerin ardından gelen büyük olayları akıllara getiriyor.
Uzmanlar, kutsallara yönelik bu tür saldırılardaki artışın, ciddi sonuçlar doğurabileceği konusunda uyarıyor, önlemler alınması gerektiğini vurguluyor.
“Yapılanlar nefret suçudur”
İsveç’teki Yahudi cemaati lideri Lena Posner-Korosi, “Kuran veya Tevrat gibi kutsal kitapları yakmak, nefret suçudur” şeklinde görüş belirtiyor.
Bu eylemler, Nazi döneminde Yahudi yazarların yasaklanmış kitaplarını yakmaya yönelik başlayan Nazi politikalarını hatırlatması nedeniyle derin bir anlam taşıyor.
10 Mayıs 1933’ten itibaren Nazi etkisi altındaki öğrenci grupların, “Alman olmadığı düşünülen” kitapları yakarak şenlik ateşleri düzenlediği biliniyor. Öyle ki, bu yakma eylemleri üniversite kentlerinde tanınmış Yahudi, liberal ve solcu yazarların eserlerini yakarak devam etmiş.
Aşırı sağın yükselişi nefret suçunu körüklüyor mu?
Avrupa’da aşırı sağ ideolojilerin yükselmesi, faşist dünya görüşlerinin siyasi sahada yayılması ve ana akım siyasi partilere dahil olması, nefret suçlarının artmasına neden olarak gösteriliyor.
Birçok ülkede aşırı sağ partilerin hükümet pozisyonlarına gelmesi, belirli gruplara yönelik nefret söyleminin normalleşmesine ve toplumun azınlık gruplarına karşı daha toleranssız hale gelmesine yol açıyor.
Avrupa Komisyonu’nun raporlarına göre, ırk, etnisite, dil ve din gibi ortak özelliklere sahip olan bireyler ve gruplar artan bir şekilde hedef alınıyor. Özellikle belirli siyasi figürlerin ve partilerin belirli gruplara yönelik saldırıları, nefret söyleminin ve nefret suçlarının toplum içinde normalleşmesine sebep oluyor.
Bu durum, Danimarkalı aşırı sağ parti lideri tarafından yeniden gündeme getirilen sözde Kuran yakma eylemlerinde de görülmekte… İslam karşıtı bu provokasyonlar, nefretin normalleştirilmesine dair çarpıcı bir örnek sunuyor.
Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırıların sonuçları nereye varır?
Uzmanlar, Kuran yakma gibi kutsallara yönelik saldırıların tarihsel bağlamını göz önünde bulundurmanın önemine dikkat çekiyor.
Geçmişte benzer eylemlerin azınlıklara ve toplumun zayıf kesimlerine karşı geniş çaplı şiddete yol açtığına işaret ediliyor. Bu olayların, aynı zamanda domino etkisi yaratma eğilimi gösterebileceği de öngörülüyor. Öyle ki, kitap yakma eylemlerinin, belirli bir grup insana karşı sistematik şiddete yol açan bir döngünün başlangıcı olabileceği de tartışılıyor.
Müslüman İsveç Gençlik Örgütü’nün eski başkanı Rashid Musa, son olayları ‘tarihsel bağlam’ vurgusuyla değerlendiriyor. “İsveç makamları, Kuran’ın yakılmasına ifade özgürlüğü gerekçesiyle izin veriyor ancak bu olayı tarihsel bir bağlam içine oturtmamız gerekiyor” diyor. 1990’larda Bosna’da yaşananlara dikkat çekerek, bu tür olayların şiddetin artmasına neden olabileceğini belirtiyor.
Uzmanlar, şiddet eylemlerinin sonuçlarının artabileceğini, Avrupa’da ve ötesinde yaşayan Müslüman bireyler için ciddi bir tehdit oluşturabileceğini de söylüyor. Bu nedenle, geçmişte yaşanan acı deneyimleri anlamak ve benzer olayların tekrar yaşanmasını önlemek için tedbirler almanın önemi vurgulanıyor.