Prof. Dr. Sinan Alçın: Son çeyrekte güçlü durgunluk yaşanabilir, bu durum fakirleşmeyi ve işsizliği artıracak – Son Dakika Ekonomi Haberleri
Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadelede vergi gelirlerini artırmak dışında bir şey yapmadığına dikkat çekerek, şöyle konuştu: “Kovadaki su delikten dışarı akarken, deliği kapatmak yerine, deliğin kapatılması gerekiyor. , su bir çay kaşığı ile kovaya getirilir.” Profesör. Dr. Sinan Alçın ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
Enflasyonun düzeyi dikkate alındığında gelirlerdeki çöküş daha da derinleşecektir. Vatandaşlar yılın geri kalanında hangi günleri sabırsızlıkla bekliyor?
Yüksek ve sürünen enflasyonun etkisiyle ekonomideki mevcut yüksek enflasyona, geçtiğimiz üç yıldan farklı olarak bu yılın sonuna doğru durgunluk ve daralma da eşlik edecek. Başta turizm, tekstil ve perakende ticaret olmak üzere birçok sektörde alacaklılarla konkordato başvurularının toparlanması, sanayi üretimindeki yavaşlama, sanayi PMI verilerinin eşik altında kalması nedeniyle yılın son çeyreğinde güçlü bir durgunluk ihtimali artıyor değeri 50 ve tüketici kredilerindeki ani yavaşlama. Bunun nüfusun geniş kesimleri için anlamı, yüksek enflasyonun yol açtığı yoksulluğun yanı sıra yaygın işsizliğin de artması olacak.
MAKAS AÇILIŞI
Yıl sonunda enflasyon ne düzeyde olacak?
TÜİK'in tartışmalı ve gizli enflasyon hesaplaması, “masadaki enflasyon ile sahadaki enflasyon” arasındaki farkın açılmasına neden oluyor. Bu durum, reel enflasyonun çok altında ücret ve gelir artışlarıyla her geçen gün ücretlilerin yoksullaştığı, satın alma güçlerinin azaldığı, gelir dağılımındaki eşitsizliğin ise hızla arttığı bir durum yaratıyor. Türkiye'de nüfusun yüzde 1'i gelirin yüzde 14'ünden fazlasına sahip. Bu oran Türkiye'yi Avrupa gelir eşitsizliği sıralamasında birinci sıraya koyuyor.
Merkez Bankası'nın yıl sonuna ilişkin %38 beklentisinin “TÜİK enflasyon hesaplaması” ile bile gerçekleşme ihtimali oldukça düşük. Yıl sonunun en az yüzde 45 enflasyonla bitmesi mümkün olsa da, yeni yılla birlikte olumsuz baz etkisiyle yeniden enflasyonun yükseliş trendine gireceğiz.
Enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi için ne gibi önlemler alınabilir?
Kalıcı olarak gerilemesi için iki durumun bir arada olması gerekiyor: Hazine'nin artık borç almasına gerek kalmayacak ve Merkez Bankası ihraçlarındaki artış yavaşlayacak. Biz bu iki durumdan da uzağız. Bir yandan kamu-özel ortaklık projelerinin ve Hazine destekli projelerin finansmanının yarattığı büyük bütçe açıkları devam ediyor. Merkez Bankası'nın Hazine nakit ihtiyacına yönelik, özellikle döviz korumalı mevduat yüküne yönelik ihraçların artırılması ihtiyacı giderek artan bir trendle devam ediyor. Enflasyonun kalıcı olarak düşmesi için, Hazine garantisi altındaki projelerin iptal edilmesi ve kamu ihale kanununda kamu yararı ilkesinin öne çıkartılarak harcamalarda şeffaflığın artırılması gerekiyor. Ekonomi liderliğinin enflasyonla mücadelede vergi gelirlerini artırmaktan başka bir niyeti yok. Kovadaki su delikten dışarı akarken deliği kapatmak yerine çay kaşığıyla su kovanın içine getirilir.
Ciddi vergi artışları ve büyük fiyat artışları da devreye girdi. Nereye gidiyor?
Elektrik, doğalgaz ve akaryakıt fiyatlarında son iki yılda yaşanan hızlı artış, ekonomi yönetiminin bu sektörlere yönelik sübvansiyonları azaltmasından kaynaklanıyor. Hazine'nin finansman ihtiyacı arttıkça bu tür destek ve transferler azalmaya devam edecek. Ekonominin soğuma eğilimi dikkate alındığında vergi ve fiyat artışları bir realizasyon krizini (eksik tüketim) tetikleyebilmektedir.
YURT DIŞINA BAĞIMLIYIZ
Bakan Mehmet Şimşek'in uyguladığı ekonomik program sorunların çözümüne yetecek mi?
Şimşek'in misyonu uluslararası sermaye çevrelerine yatırım garantisi sağlamak ve tefecilerden (sıcak para) parayı ülkeye çekmektir. Öte yandan ülkenin gri listeden çıkması, CDS primindeki düşüş ve bazı derecelendirme kuruluşlarının notunun artması, ülkeyi tekelci mali sermaye açısından “borçlu” statüsüne yaklaştırdı. Ancak ülkeyi tamamen dışa bağımlı hale getirecek asıl sorun sıcak paranın gelişidir. Gelir dağılımındaki bozukluğu düzeltmeden, Hazine israfını ortadan kaldırmadan, vatandaşı tasarruf edebilir hale getirmeden Türkiye'nin döviz bağımlılığı sorununu çözmek mümkün değil.
DEĞİŞİM 37 LİRE BULACAK
Yılsonunda büyüme, döviz kuru ve faiz açısından hangi seviyelere ulaşılabilir?
Yıl sonu büyümesi muhtemelen yüzde 3,5 civarında olacak. Döviz bazında Merkez Bankası'nın mevcut rezervleri, güçlü TL'nin bir süre daha öncelikli olabileceğini gösteriyor. Döviz kuru açısından Merkez Bankası'nın mevcut rezervleri, güçlü TL'nin bir süre daha öncelikli olabileceğini gösteriyor. Her halükarda yılsonunda Dolar/TL bazında 37 TL seviyesini bekleyebilirsiniz. Siyasi çıkar açısından ise yıl sonunda yüzde 40'a ulaşmasını bekliyorum.
Türkiye en kırılgan ülke
Uygulanan bir ekonomik program olduğunu düşünüyor musunuz?
Tek bir orta vadeli program (OVP) vardır. OVP'ler, 2006 yılından bu yana IMF ile yapılan stand-by'nin ardından bir nevi otomatik izleme niteliğinde olup, hükümetin uluslararası mali sermayeye güven verme hedeflerini açıkladığı belgelerdir. Şu ana kadar orta vadeli tahminler, hedeflerden sapmalar nedeniyle her yıl revize ediliyordu. Bu yıl da benzer bir revizyon görebiliriz. Üstelik bu “IMF'ye otomatik niyet mektubu” enflasyonla mücadeleye yönelik akla gelebilecek hiçbir araç içermiyor. OVP hedeflerinin tek sonucu çalışanların reel gelirlerinin baskılanması vaadidir. Enflasyonla mücadele programında öncelikle Hazine'nin enflasyonun temel nedeni olan borçlanma eğilimini sınırlayacak güçlü uygulamalara yer verilmesi gerekiyor. Ancak görünen bir tasarruf beyanının ötesine geçen bir kamu tasarrufu mevcut değildir.
SPİRALDEN KURTULAMIYORUZ
Şu anda ekonomideki temel sorunlar neler, bunların çözümü için ne gibi önlemler alınması gerekiyor?
Türkiye, önce Kırılgan 5 ülke, ardından Kırılgan 8 ülke olarak adlandırılan her iki grupta da kendine yer buldu. Türkiye, cari açık açısından dünyanın en kırılgan ülkesidir. Bunun arkasında doğayla savaş halindeki kontrolsüz üretim tarzının yarattığı güçlü enerji bağımlılığı, tahrip edilen tarımın yarattığı hammadde bağımlılığı ve düşük teknolojinin yarattığı ara malı bağımlılığı yatıyor. Türkiye, nüfusunu yoksullaştıran, doğasını yok eden, yabancı sermayeye bağımlı hale getiren üretim modelinden çıkmadıkça mevcut sarmaldan kurtulamayacaktır. Sayısı 13 milyon olan genç nüfusun bilgi, beceri ve yeteneklerini kapsayacak bir sistem oluşturacak, düşük maliyetli ürüne dayalı rekabet yerine kaliteli ürünle rekabete odaklanacak. Eğer sanayi yapısı oluşturulmazsa ülke büyüdükçe yoksulluk yaratmaya ve yabancı sermayeye bağımlı kalmaya devam edecektir.